ANA SAYFAHAKKIMIZDAHAZNEViLiK HAKKINDARESiMLERTARiKAT HAKKINDAÖNEMLi BiLGiLERiLETiSiMFotogalerie
BiSMiLLAHiRRAHMANiRRAHiM
GÖNÜL DÜNYASINA ACILAN KAPI
TARiKAT HAKKINDA

 SORU: Müslümanların mutlaka bir tarikata bağlanması zarûret midir?..

CEVAP: Müslümanın Kur'an-ı Kerim'in ayetlerine uyması farzdır. Kur'an-ı Kerim'de -u Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki:


(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ) "Nefsini terbiye etmen lâzım! Terbiye edersen felâh bulursun; terbiye etmezsen helâk olursun, mahvolursun!"

Nefsini de insan kendi kendine terbiye edemez. İnsan kendi kendisini traş bile edemiyor.

--Hadi yap bakalım enseni traş!..

Yapamaz!.. Onun için bir başkası onun ayıplarını görecek, terbiye edecek, eğitecek...

Bunca mektepler niçin kurulmuş, bunca Millî Eğitim Bakanlığı müesseseleri niçin var?.. Eğitim için eğiticiler lâzım geldiğinden vardır.

Eğitimin en kıymetlisi, en güzeli de ma'rifetullahın öğretilmesidir. İnsanın nefsinin terbiye edilmesidir. Ahlâkının güzelleşmesidir, kötü ahlâktan insanın kurtulmasıdır. O halde herkesin buna ihtiyacı vardır. Herkesin en başta boynuna borç olan budur.

SORU: Bir alimimiz, "Bu zaman tarikat zamanı değil, hakîkat zamanıdır." demiş; ne dersiniz.

CEVAP: Tarikat, bir eğitim sonunda hakîkate ulaştırıyor insanı... İnsan nefsini yeniyor, iradesini kontrol ediyor, 'ın sevdiği işleri yapıyor; 'ın sevgili kulu oluyor, hakîkate ulaşıyor, ermiş kimse oluyor. Tarikattir yolu onun, başka türlü olmuyor o...

Kitap okumakla olsaydı, gökten kitabı indirirdi, "Okuyun bunu!" derdi. Böyle olmuyor, sohbet yoluyla oluyor.

Peygamber Efendimiz gelmiş, 23 senede insanları İslâm'ın hakîkatlerine alıştırmış ve eğitmiştir. Eğitim yoluyla olduğu için kitap yoluyla, okumak yoluyla olmaz! Eğitimin içinde kitap olabilir ama, mutlaka bir eğiticinin olması şarttır ve öyle olmuştur.

Sonra bazı insanları öğretebilirsiniz, şunu oku, şunu ezberle filân diyebilirsiniz ama; fiilen göstererek şunu şöyle yap demek, çok yaygın bir eğitim tarzıdır. Usta-çırak yetiştirme usûlüdür. Gayet kolaydır. Görerek ve uygulamalıdır. Tasavvuf bunu yapıyor. Onun için, böyle olması şarttır.

SORU: Tarikata girmek istiyorum ama, mürşidler kul ile arasına girmiş olmuyor mu?.. Şirke düşmekten korkuyorum.

CEVAP: Mürşidler Peygamber Efendimiz'in varisleridir. Peygamber Efendimiz'in sahabesiyle durumu nasılsa, sahabenin Peygamber Efendimiz'e karşı durumu nasılsa, mürşidlerle müridler arasındaki durum da aynıdır. Peygamber Efendimiz sahabesinin 'la arasına girmiş denilebilir mi?.. Öyle şey olur mu?.. 'a götürüyor. 'a götüren yolda rehber ve klavuz oluyor. Onun için, araya girmek diye bir yorum yanlıştır.

Şirk, 'ın varlığını yanında bir başka varlık tasavvur etmektir. Bir insanın hocasını sevmesi Kur'an'ın emridir, dinimizin gereğidir. Hadis-i şeriflerin gereğidir. Hocasına bağlanması da ondandır. Bütün mesele, ciddî bir hocaya, gerçek bir mürşide bağlanmaktır. Ona bağlandığı zaman zâten, onun mâni olmadığını, bil'akis rehber ve klavuz olup, elinden tutup hayra ve hakka götürdüğünü görecektir.

SORU: "Günümüz toplumu tarikata uygun değildir. Bir yere kapanıp zikir yapmaktansa, dışarda insanlara İslâm için hizmet yapmak gereklidir. Bunun için tarikat gereksizdir." deniliyor. Bu söze bağlı olarak günümüzdeki tarikat anlayışı konusundaki düşünceniz?..

CEVAP: "Günümüz toplumu tarikata uygun değildir." diyemiyoruz. Olaylar da öyle göstermiyor. Amerika'lı bile, yahudi bile, Fransız, İngiliz, Alman bile müslüman olup tarikata girebiliyor. Hattâ Abdülkadir Es-Sûfî'nin Londra yakınında ayrı bir yer aldığı, ayrı okullar açtığı, helâl gıda satılan ayrı bir süpermarket açtığı, İslâmî bir topluluk meydana getirmeğe çalıştığını biliyoruz.

Toplum tarikata uygun değilse, İslâm'a uygun değilse; o zaman, müslüman olan insan topluma uymuyor, toplum içinde kendi varlığını sürdürmeğe çalışıyor. Biz de öyle yapıyoruz. Biz de Türkiye'deki çevre içinde, ortam içinde, çeşitli gayr-i İslâmî tesirlerin karşısında hanımlar giyim bakımından; erkekler sakal, namaz vs. konularda herkes, "Öz inancıma uygun yaşayayım!" diye bir direnç gösteriyor. İnsan ille topluma tâbî olmuyor, bazan da topluma karşı çıkarak, direnç göstererek bazı haksızlıkları engellemeğe çalışıyor.

O bakımdan, toplum tarikata uygun değilse, tarikat da gerekli bir eğitimi --iç eğitimi, ahlâk eğitimi-- veriyorsa; o zaman, toplumun ihtiyacı var buna... Toplumun değişmesi lâzım!.. Bu inadından vazgeçsin, şu ahlâk eğitimi yapılsın da, hayâlî ihracatlar, arsızlıklar, yüzsüzlükler vs. bitsin!.. Ahlâk toplum için gerekli olduğu için, ahlâk eğitiminin yapılması gerekli olduğuna göre, bu taraftan da bakabiliriz bu konuya...

"Bir yere kapanıp zikir yapmak" sözüyle tarikata bir sataşma oluyor. Bir iddia, bir kötüleme oluyor. Tarikat sanıldığı gibi böyle değildir. Belki, böyle yapanlar hristiyan rahiblerdir. İslâm'dan önceki mistikler böyle yapmışlar. Uludağ'a çekilmiş, --onun için keşiş dağı denmiş-- orda ibadet etmiş. Mağaraya çekilmişler veya Niğde Aksaray'daki peribacalarının olduğu yerlerde, vs. böyle dünyayı terkederek, târik-i dünya olarak, ruhbanlıkla evlenmeyerek, ibadetle meşgul olmuşlar.

İslâm böyle değildir. İslâm'da mutasavvıfların hepsi bir meslek sahibidir. Meselâ, okuyun Tezkiretül Evliyâ'yı: Ya attârdır, ya kassâbdır, ya nessâcdır, dokumacıdır... Çünkü, elinin emeğiyle kazanmak sevap olduğundan çalışmışlardır. İbadetini çalışırken yapmışlardır. Çalışıp da sevap kazanmayı düşünmüşlerdir. Çalışıp kazandıklarıyla hayır yapmayı düşünmüşlerdir.

İslâm tasavvufunda böyle bir kenara çekilip de, toplumdan kaçmak yoktur. Bazı zamanlar yapılan bir halvet var; o da eğitim içindir. Hiç bir kimse üniversitenin son sınıfına gelmiş bir öğrenci, tam proje devresinde evinden üç gün dışarı çıkmadı, projeyi yetiştirmek için gece gündüz çalıştı diye onu suçlayamaz. Çünkü, nihâyet bir proje hazırlayacak, imtihanlara hazırlanıyor. Bu normal bir şey...

Tarikatta da eğitim için bazı eğitim şekilleri vardır. Kırk gün halvete girecek, zikir yapacak; gönül gözü açılacak, ma'rifetullaha erecek, 'ın sevgili kulu olacak. Kırk gün orda bir ibadet vardır amma, ondan sonra da çıkıp hizmet vardır.

Meselâ: Eşrefoğlu Rûmî Hama'ya gitmiş. Hama'daki Saâdeddîn-i Hamevî Hazretleri'nden üç defa halvet, erbaîn, çile çekmiş. Yüzyirmi gün, dört ay yâni... Dört ay devamlı ibadetle meşgul olmuş ama, ondan sonra gelmiş İznik'te, halkın eğitimiyle, irşadıyla, dervişlerin yetiştirilmesiyle, dînî ilimlerin öğretilmesiyle meşgul olmuş.

Ayrıca, kendileri de yine kazançlarını kendileri sağlamaya dikkat etmişler. Ahmed-i Yesevî Hazretleri'nin nasıl geçindiğini biliyorsunuz. Kaşık yontarmış, kaşıklarını pazara gönderir, sattırırmış. Hattâ kendisi gitmezmiş. Hayvanın iki tarafındaki küfeye koyarmış, dehlermiş hayvanı... Hayvan gider orda pazarda dolaşırken, herkes kaşıkları alırmış parayı içine bırakırmış. Eğer adam parayı vermezse, parayı verinceye kadar hayvan onun önünden ayrılmazmış.

Böyle şeyler anlatılıyor ama, şunu çok net olarak biliyoruz ki, çalışıyorlar. Kimseye yük olmadan, alnının teriyle geçiniyorlar. Cihad ederek geçiniyorlar. Ticaret var, cihad var, hizmet var... Zikir de var ama, müsaade et de geceleyin saat iki ile üç arasında yarım saat zikretsin, desin, gözyaşı döksün!.. O da var çünkü hadis-i şerifte...

Eve ekmeği, peyniri götürmeyi unutmak, Orhan Veli'de var... "Böyle güzel havalarda ekmek peynir getirir
götürmeyi unuttum." diye o söylüyor. Bizimkilerde yok...

SORU: İmam-ı Rabbânî Hazretleri, Nakşî Tarikatı için, "Bu tarikatın bidâyeti nihâyetinde mündemicdir." demiş; bunun mânâsı ne?..

CEVAP: Bunun mânâsı: "'Başındayım bu işin; 'ın sevgili kulu olamadım!' gibi bir duyguya düşmeye lüzum yoktur. Çünkü, çok kestirme bir yoldur. İşin içine girdiği anda, duygularının ve kabiliyetinin nisbetinde çok yüksek mertebeye çıkabilir." demektir. Yâni, uzun bir zaman gerektirmez, bir göz yumup açıncaya kadar, güzel bir noktaya gelmesi mümkün olabilir.

SORU: İhvanlık nedir?

CEVAP: İhvanlık, kardeşlik demektir. Özel mânâsıyla; bir kimsenin bir tarikata girip derviş olması, şeyhine bağlı öteki kimselerle tarikat kardeşi olmasıdır. Usulü, erkânı tasavvuf ve âdâb kitaplarında yazılmıştır.

SORU: Tarikatta yaşanılan olayları, yorumlatmak üzere daha tecrübeli birisine anlatmak uygun olur mu?

CEVAP: Olabilir. Bu yakın tarikat arkadaşı, dert arkadaşı, tecrübeli bir kimse olabilir. Doğrudan doğruya şeyhin kendisi olabilir.

SORU: Bir cemaat bırakılıp başka bir tarikata gidilebilir mi, mes'ûliyeti var mı?

CEVAP: Bırakılacak cemaatte bir uygunsuzluk görülmüşse, o zaman bırakılır. Mübarek bir cemaatse, o zaman bırakılmaz. Eğer bozuk bir yerse, bırakmak mecburiyeti vardır.

SORU: Mürid ne zaman tarikattan çıkar?

CEVAP: Mürid esas itibariyle, şeyhine olan bağlılığı zedelendiği zaman, tarikattan çıkar. Hatâsından döner tevbe ederse, o zaman durumu düzelebilir ama, zedelenen şey de kolay kolay eskisi kadar sıhhatli olmaz. Yamalı şey, aslı gibi olmaz.

Onun için insan vazifelerine dikkat etmeli, günahlardan uzak durmağa dikkat etmeli!.. Diline sahib olamlı, gıybet dedikodu yapmamalı; hele hocasının, pirlerinin, din büyüklerinin hakkında bir şey düşünmek; bunlar çok perişan eder insanı... Onlara dikkat etmek gerekiyor.

SORU: Tarikattan koğulmak nasıl, ne şekilde olur. Bu hale düşen kişinin kurtuluş çareleri nelerdir?

CEVAP: İnsanın yolunda yürümesi lâzım, ahdine vefâ göstermesi lâzım, sözünde durması lâzım!.. Sözünde durmayınca, vefâsız olur, onun cezâsını çeker. Eğer edepsizliği varsa, tarikattan koğulur, mânevî hayatta cezâya uğrar. O zaman çok büyük bir felâket olur.

Nitekim, bir ilde bir kardeşimizle tanıştık. Bir başka şehirde bulunan bir hocaya bağlıymış eskiden... Sözünü dinliyormuş, tavsiye ettiği tesbihleri yapıyormuş. Fakat bir kaç defa meclisine gittiği zaman bakmış ki, sünnet-i seniyyeye, hadislere, şeriate uymayan acaib sözler söylüyor, işler yapıyor... Yanlış tavsiyelerde bulunuyor.


Kendisinin az çok okumuşluğu filân var... "O zaman uyanmadım. Hep sevdiğim için; seven kimse sevdiğinin kusurunu pek görmez, uyanmadım." diyor. "Bir gece rüya gördüm. Rüyada Peygamber Efendimiz'i gördüm. Bizim tekkede yangın çıkmış..." diyor, kendi bağlandığı tekkeyi anlatıyor. "Geliyorum telâşla, 'Yâ Rasûl, tekkemizde yangın çıktı!' diyorum. Peygamber Efendimiz de, 'Bizim öyle bir tekkemiz yok!' dedi." diyor. Demek ki, Rasûlüllah Efendimiz nazarında, mâneviyat aleminde makbul olmayan bir yol olduğu böylece anlaşılıyor.

Daha başka bir iki rüya daha görmüş. Ordan anlamış ki, hocası selâhiyetsiz bir kimse... Asıl hocası yaşlı bir zat imiş; ona bir vazife vermiş ama, o vazifeden sonra o biraz bu yolu istismar edince, tard olunmuş. Artık böyle yanlış işler yapmağa başlamış.

İnsan haram yememeğe çok dikkat etmeli, vazifelerini güzel yapmağa çok dikkat etmeli, şeriatin emirlerini iyice tutmaya, haramlardan uzak olmaya, yasak olan şeylerden uzak durmağa dikkat etmeli; aksi takdirde, böyle bir mânevî tokat yedi mi, çok fenâ olur. korusun...

--Eğer bir insan böyle bir mânevî tokat yese, rüyada da sen böyle bir insansın diye gösterseler, ne olur?..

--Çaresi tevbedir kardeşlerim!.. Her çâresiz işin çâresi vardır. Tevbe edecek, gözyaşı dökecek, pişman olacak... Diyecek ki: "Yâ Rabbi! Ben bu işimi anladım. Rüyada da bana gösterdiğin gibi, yanlış yolda olduğumu anladım, hatamı da biliyorum. Tevbe ettim, hatamı bıraktım. İyi yola giriyorum, iyi şeyler yapacağım. Ne emredersen yapmaya hazırım!" diye tevbe eder de yolunu düzeltirse, kabul eder.

Bir insan ne kadar çok günah işlerse işlesin, candan tevbe edince, bağışlar; bunu bilin!.. 'ın rahmetinden ümit kesmek yoktur. ümitsizliği yasaklamıştır:

(Lâ taknetû min rahmetillâh) "'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin!" buyurmuştur.

Tevbe edince, her suçu affeder. İnsan eğer kendisinin bâriz bir hatasını biliyorsa, o hatayı bırakacak, bir daha yapmamaya niyet edecek, azmedecek; "Yâ Rabbi, ben bu hatâyı yaptım, çok edepsizim. Biliyorum büyük günah... Bir daha yapmamağa azmettim, beni affet!" diyecek, pişmanlık duyacak, gözyaşı dökecek; affeder. Ondan sonra da doğru yoldan yürüyecek, iyi şeyler yapacak.

Bu tarikatten koğulma denilen şeyler olur. Adam edepsizse, edepsizliğini de anlamıyorsa, istismar ediyorsa, veyahut vazifelerini yapmıyorsa; o zaman, böyle mânevî tokatlar yer. Kendisi görmez belki, başkasına gösterirler. Veyâhut kendisi görse de, aldırmaz. Rüyada gösterirler, aklını başına toplamaz, yanlış yolundan vaz geçmez.

Birisi böyle milletten para topluyormuş. "Cami yapacağım, bilmem ne yapacağım!" filân diye toplayıp, kendi hanını hamamını yapmakta kullanıyormuş, kendi işine harcıyormuş. Bir başkası rüyada görmüş ki, yaptığı hanın hamamın her tarafında yılanlar çıyanlar kıvranıyor. Yâni, haramla yapıldığının sembolü oluyor. O kendisi görmüyor ama, başkasına gösteriyor.

O bakımdan, haramdan kaçınmağa, 'ın emirlerini tutmağa gayret edelim!..


 


ANA SAYFAHAKKIMIZDAHAZNEViLiK HAKKINDARESiMLERTARiKAT HAKKINDAÖNEMLi BiLGiLERiLETiSiMFotogalerie